Uçuşun Bir Yüzyılı — Kısa Bir Havacılık Tarihi

UĞUR YILMAZ
7 min readMar 3, 2021

--

“Havacılık” denince akla hangi ülkeler gelir? ABD, Rusya, Çin, İngiltere, İsveç, Fransa… Çek Cumhuriyeti gibi hem politik açıdan tarihin neredeyse hiçbir döneminde pek de iddialı görünmeyen hem de yüzölçümü diğer Avrupa ülkelerine göre çok küçük olan bir ülkenin bile kendi uçağını üretebildiği günümüz dünyasında hadi siz de gelin ve dünya havacılık tarihinin kapılarını biraz aralayalım :)

Çek uçak üreticisi Aero Volochody tarafından üretilen eğitim/yakın hava destek (Close Air Support — CAS) uçağı Aero L-39 Albatros (Resimdeki Çek Hava Kuvvetleri’ne ait L-39ZA modeli). 1971–1996 yılları arasında üretilen ve günümüzde Çek Cumhuriyeti, Rusya, Ukrayna, Azerbaycan, Ermenistan, Suriye, Libya ve Mısır gibi ülkelerin aktif olarak kullandığı L-39'lar Soğuk Savaş döneminde Varşova Paktı ülkelerinin askeri pilot eğitim faaliyetlerinde kullanılan temel eğitim uçağıydı. Eğitim faaliyetlerinin yanı sıra sıcak çatışma durumunda kara unsurlarına saldırı görevlerinde de etkili olması sayesinde L-39'lar aynı zamanda başarılı bir Yakın Hava Destek (CAS) uçağıdır. Günümüzde L-39'ların modern versiyonu olan L-39NG modelinin üretimine devam edilmektedir.

UÇUŞUN BİR YÜZYILI

17 Aralık 1903. Tarihte “Wright Kardeşler” olarak da bilinen Orville ve Willbur Wright, tasarladıkları “Wright Flyer” ile Kittyhawk kasabası yakınlarında havacılık tarihinin ilk uçuşunu gerçekleştirdi. Bu uçuş sadece 12 saniye sürdü ve Wright Flyer sadece 36.6 metre uçtu ancak o 12 saniye, askeri doktrinlerden ulaşım teknolojilerine kadar pek çok alanda dünyanın sonsuza dek değişeceğinin habercisiydi.

17 Aralık 1903'te dünyanın ilk “uçuşunu” gerçekleştiren Wright Flyer.
Wright Flyer’in Blueprint’i.

Wright Flyer, dönemi için devrim niteliğinde bir icattı. Nitekim bir yüzyıl sonra bu miras unutulmayacak, günümüzün en büyük yazılım şirketlerinden biri olan Microsoft tarafından 2003–2004 yılları arasında geliştirilen “Flight Simulator 2004” uçuş simulasyonu da “A Century of Flight” (Havacılığın Bir Yüzyılı) sloganıyla Wright Flyer’ın ilk uçuşuna adanacaktır.

Havacılığın 100. Yılına adanan Microsoft Flight Simulator 2004.
Wright Flyer günümüzde ABD’nin başkenti Washington, D.C.’de bulunan Ulusal Hava ve Uzay Müzesi’nde sergilenmektedir.

Wright Flyer, havacılığın önüne geçilemez yükselişinin ilk kıvılcımıydı. Bu kıvılcım daha sonra büyüyecek ve tarihin asla unutamayacağı atılımlara sahne olacaktır.

Takvimler 20–21 Mayıs 1932'yi gösterdiğinde Amelia Earhart Newfoundland’dan İrlanda’ya uçarak Atlas Okyanusu’nu geçen ilk kadın pilot unvanını kazandı. Earhart’ın bu başarısı sadece havacılık tarihine geçmekle kalmadı, aynı zamanda 1930'lu yıllarda dünya çapında süregelen ve günümüzde de halen önemini koruyan “cinsiyet eşitliği” ve “kadın hakları” konularında da bütün dünyaya örnek oldu.

20–21 Mayıs 1932'de Atlas Okyanusu’nu geçen ilk kadın pilot unvanını kazanan Amelia Earhart (Fotoğraf, Earhart’ın #6017 numaralı pilot lisansından alıntıdır).

YENİ BİR DÖNEM — JET ÇAĞI!

2. Dünya Savaşı ise havacılık tarihi açısından bambaşka bir dönüm noktası oldu. Bu dönemde Almanya, Japonya, İtalya, SSCB, İngiltere ve ABD gibi savaşa katılan ülkelerin artan silahlanma çabaları, uçak üretim ve tasarımlarında da önemli atılımlara öncü oldu. İngiltere’de Frank Whittle’ın ve Almanya’da Hans von Ohain’in aynı dönemde birbirlerinden habersiz olarak icat ettikleri jet motoru teknolojisi ise havacılıkta “Jet Çağı”nın başlamasını sağladı.

Tarihteki ilk jet motorunun Hans von Ohain’e ait olduğu kabul edilir. Tasarımını yaptığı He S-3B turbojet motorlarından geliştirilen BMW 003 jet motorları Messerschmitt Me-262 uçaklarının ilk modellerinde kullanılmıştır. BMW 003'lerde yaşanan güvenlik sorunları sebebiyle 003'ler Me-262'lerin daha sonraki serilerinde Junkers Jumo 210 ve Jumo 004 motorları ile değiştirilmiştir.
Messerschmitt Me-262 “Schwalbe” (Kırlangıç), tarihte aktif kullanılmış olan ilk jet uçağı kabul edilir. Almanya tarafından 2. Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru üretimine başlanmıştır. Savaşın son yılları olan 1944 ve 1945 yıllarında Amerikan ve İngiliz hava kuvvetleriyle Avrupa üzerinde yoğun hava çatışmalarına girmiştir ancak savaşın sonlarına doğru Almanya’nın yüksek ısıya dayanıklı materyal tedarik etme konusunda yaşadığı ciddi sorunlar, Me-262'nin ancak kısıtlı kullanımına olanak tanımıştır. Savaşın sonunda Müttefik kuvvetler birçok Me-262'yi kullanılabilir havaalanı eksikliği, yedek parça ve yakıt sorunları sebebiyle Almanya’nın farklı yerlerindeki ormanların içlerinde terk edilmiş halde bulmuştur.
Ormanda terk edilmiş bir Me-262 ABD 3. Ordu personeli tarafından incelenirken. Almanya, 1945.

2. Dünya Savaşı bittikten sonra dönemin en güçlü ülkeleri olarak görülen ABD ve SSCB, Alman mühendisleri ve bu mühendislerin eserlerini incelemek ve Alman mühendislerin tecrübelerinden faydalanarak kendi teknolojilerini tasarlamak üzere birçok mühendisi, akademisyeni ve bilim insanını kendi topraklarına getirmek için çaba harcamıştır. Bu amaçla ABD tarafından düzenlenen “Paperclip Harekatı” ile 127 Alman bilim insanı, daha iyi bir yaşam ve çalışma koşulları vaadiyle Almanya’dan kaçırılarak ABD’ye getirilmiştir. Yıllar sonra, 1969'da Neil Armstrong ve Edwin “Buzz” Aldrin’i Ay’a götürecek olan meşhur Apollo-11 projesinin mimarı olan roket mühendisi Wernher von Braun da 1945'te Paperclip Harekatı ile ABD’ye getirilen Alman bilim insanları arasındadır.

1946 yılında ABD’de bulunan 104 füze uzmanı. Wernher von Braun en önde, sağdan yedinci sırada.
Wernher von Braun.
Wernher von Braun, Redstone Arsenal’da dönemin ABD başkanı John F. Kennedy ile birlikte. ABD, 1963 (Soldaki Fotoğraf). Wernher von Braun tasarladığı Saturn-V roketinin motor nozullarının önünde. ABD, 1969 (Sağdaki Fotoğraf).

“TARİH İLKLERİ HATIRLAR”

Aynı dönemde ABD’nin yanı sıra SSCB’nin de Alman bilim insanlarını kaçırma girişimleri olmuştur. Bu girişimler sonucunda “OSOAVIAKHIM Operasyonu” ile 2200'den fazla Alman bilim insanı, aileleriyle birlikte Sovyetler Birliği’ne götürülmüş ve burada önemli teknolojik ve bilimsel projelerde çalıştırılmıştır. OSOAVIAKHIM Operasyonu ile SSCB’ye getirilen Alman roket mühendisleri projeleriyle daha sonra başmühendisliğini Sergey Korolyov’un yaptığı NII-88 OKB-1 Korolyov (Bugünkü ismiyle RSC Energia) tasarım bürosu tarafından tasarlanan R-7 “Semyorka”, Sputnik ve Vostok projelerine ilham kaynağı olacak ve R-7 “Semyorka” dünyanın ilk kıtalararası balistik füzesi olarak tarihe geçerken 4 Ekim 1957'de dünyanın ilk yapay uydusu Sputnik-1 uzaya gönderilecek, 12 Nisan 1961'de ise Vostok-1 projesi ile Pilot-Kozmonot Yuri Gagarin uzaya gönderilip “uzaya çıkan ilk insan” olarak tarihe geçecektir.

Başmühendis Sergey Korolyov
Pilot-Kozmonot Yuri Alekseyeviç Gagarin. Uzaya çıkan ilk insan (Soldaki Fotoğraf). Vostok-1 uzay kapsülü (Sağdaki Fotoğraf).
Yuri Gagarin’in ilham verici hayat öyküsünü anlatan 2013 Rusya yapımı sinema filmi: Гагарин — Первый в Космосе (Gagarin — Uzayda İlk). Ve yine aynı filmden bir söz: “Tarih ilkleri hatırlar.”

Ne ABD ne de SSCB “Tarih ilkleri hatırlar” prensibinden şaşmamış ve imza attıkları ilklerle tarih sayfalarında yerlerini almışlardır. Bununla birlikte artık “Uzay Çağı” başlamıştır. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra gerçekleşen 2 kutuplu politik eksende gruplaşan ülkeler karşılıklı olarak NATO ve Varşova Paktı’nı ilan etmiş ve bütün dünya ABD ve SSCB’nin ana aktör olduğu “Soğuk Savaş” dönemine sürüklenmiştir. Doğal olarak bu uluslararası rekabet ortamı uzaya da yansımış, bunun sonucu olarak uzay, ülkeler için birer “ulusal güvenlik meselesi” haline gelmiştir. Dönemin SBKP genel sekreteri ve SSCB devlet başkanı Nikita Kruşçev’in söylediği şu söz de bunu doğrular niteliktedir:

“Amerika Birleşik Devletleri şimdi bir Sovyet ayının altında uyuyor” — Nikita Kruşçev

Kruşçev’in “Ay”dan bahsettiği, Sputnik-1'in ta kendisidir.

Dünyanın ilk yapay uydusu Sputnik-1.

Nitekim ABD, SSCB’nin Sputnik-1 ve balistik füze hamlelerine cevap vermekte gecikmemiştir. Bunun sonucu olarak ortaya çıkan projelere ve uzay yarışının diğer kısımlarına ise başka bir yazımda daha detaylı olarak değineceğim.

SÜPERSONİK SENFONİ

Soğuk Savaş tüm hızıyla devam ederken rekabet sadece atmosferin dışında değil, içinde de sürmekteydi. Hem ABD hem de SSCB için teknolojik ve bilimsel gelişmeler prestij anlamına gelmekteydi. Prestij ise birbirlerine karşı kullanabilecekleri en güçlü silahtı. Bu nedenle her iki taraf da özellikle havacılık alanında yenilikçi projeler aramaya başladılar. Sonuçta buldukları çözüm ise uzun yıllar önce dünyaca ünlü fizikçi Ernst Mach’ın bulduğu bir fenomendi: “SES HIZI!”

2. Dünya Savaşı sonunda Almanların jet motorunu geliştirmesi, gökyüzünde çok yüksek hızlara ulaşmanın göründüğü kadar zor olmadığını gösterdi. Bununla birlikte ülkeler “daha hızlı” arayışlarına devam ederek yeni, “süpersonik” tasarımlara yoğunlaştılar. Bu çabaların sonucunda ise dünyanın ilk süpersonik hava taşıtı olan Bell X-1 deneysel uçağı ortaya çıkmış oldu. 14 Ekim 1947 tarihinde “Glamorous Glennis” isimli bu uçak ile ilk test uçuşunu gerçekleştiren Chuck Yeager, “ses duvarını aşan ilk insan” olarak tarihe geçti.

Chuck Yeager — Ses duvarını aşan ilk insan.
Bell X-1

Ses hızı, sadece deneysel projelerle de kalmadı. 1956 yılında İngiltere’de kurulan “Sesten Hızlı Uçak Komitesi”nin çalışmaları ve tasarımları sonucunda, dünyanın ilk süpersonik uçaklarından biri olan “Concorde” ortaya çıkmış oldu.

İngiliz-Fransız ortak üretimi olan ve 1965–1979 yılları arasında üretilen Aerospatiale/BAC Concorde.

Aynı tarihlerde SSCB’de de süpersonik uçak tasarımı üzerine yoğun çalışmalar yapılmaktaydı. Bu çalışmaların sonucu olarak Tupolev Tasarım Bürosu tarafından tasarlanan Tu-144 süpersonik yolcu uçağı, 31 Aralık 1968'de ilk uçuşunu gerçekleştirdi. Tu-144 ses hızını ilk kez 5 Haziran 1969'da geçti. 15 Temmuz 1969'da Mach 2 hızını aşan ilk ticari uçak ve dünya tarihinin en hızlı ticari uçağı oldu.

Tupolev Tu-144.

Ancak süpersonik uçakların göklerdeki hakimiyeti çok uzun sürmedi. 3 Haziran 1973'te Paris Hava Şovu sırasında bir Tu-144 çok sert bir burun-aşağı manevra yaptığı sırada yatay stabilizatöre çok fazla yük binmesi sonucu havada parçalandı ve evlerin üzerine düştü. Uçağın içinden 6, yerden ise 8 kişi hayatını kaybetti. Bu kaza, Tu-144'lerin göklerdeki hakimiyetinin sonu oldu.

Concorde’un kaderi ise Tu-144'ten farklı değildi. 25 Temmuz 2000 tarihinde Air France’a ait bir Concorde kalkıştan kısa bir süre sonra düştü. Kazada 113 kişi hayatını kaybetti. Bu kazadan 3 yıl sonra Concorde’lar da tamamen kullanımdan kaldırıldı ve böylece “süpersonik çağ” tamamen kapanmış oldu.

SONUÇ

Her ne kadar tarihin belirli dönemlerinde gerçekleştirilmiş tarihi atılımlar, süpersonik projeler gibi, hüsranla sonuçlansa da; bugünkü anlamıyla “havacılık” biliminin ve tekniğinin ortaya çıkmasında bu projelerin çok büyük katkıları olmuştur. Süpersonik çağ kapanmış olabilir, ama bugün kullanılan birçok askeri ve sivil hava taşıtının tasarımında, daha önce denenmiş ve başarısız olmuş projelerden elde edilen tecrübeler önemli rol oynamaktadır.

Mikoyan MiG-25 (NATO Rapor Adı: “Foxbat”), aynı dönemde ABD’de üretilen Lockheed SR-71 “Blackbird” süpersonik yüksek irtifa keşif uçaklarını önlemek üzere “sürpriz” niteliğinde geliştirilmiş ve 3.2 Mach hıza ulaşarak dünya hız rekorunu kırmıştır (Tarihte bilinen bir olayda bir MiG-25 3.2 Mach’a ulaşıp yapısal hasara uğramıştır ancak üsse güvenle geri dönmeyi başarmıştır. Uçağın güvenli sınırlar dahilinde maksimum operasyonel hızı ise 2.83 Mach’dir.). ABD ise MiG-25'lere karşı F-15 “Eagle” projesini geliştirmeye başlamıştır.
ABD yapımı süpersonik yüksek irtifa keşif uçağı Lockheed SR-71 “Blackbird”. SR-71'ler Atlas Okyanusu’nu yalnızca 2 saat içinde geçebilmektedir.
SSCB’nin MiG-25'i geliştirmesi üzerine ABD tarafından 1980'lerde MiG-25'lere cevap niteliğinde tasarlanan Boeing F-15 “Eagle”. F-15'ler F-16'larla birlikte günümüzde halen Birleşik Devletler Hava Kuvvetleri’nin temel hava gücünü oluşturmaktadır.

Bu yazımızda dünya havacılık tarihine kısa bir giriş yapmış olduk. Tarihsel geçmişe baktığımızda havacılığın köklü gelişimini görmek ve parlak geleceğini de tahmin etmek zor olmasa gerek. Peki, o zaman ne duruyoruz? Hadi, hepimiz yüzümüzü gökyüzüne dönelim ve bulutların üstünde bizi bekleyen aydınlık geleceğe ulaşalım. Ve güçlü, prestijli bir ulus olabilmek için ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün şu sözünü asla aklımızdan çıkarmayalım:

“İSTİKBAL GÖKLERDEDİR.”

--

--

UĞUR YILMAZ

Havacılık ve savunma sanayi alanlarında kendini geliştiren meraklı bir Endüstri Mühendisi.